Amin Maalouf''un son kitabı; Doğu'dan Uzakta'da İsrail topraklarını ailesini de alarak terketmiş olan bir yahudi şöyle söylüyor;
"Filistin‘e “eretz yisrael” (İsrail Toprağı) deme ve en az
başkaları kadar, hatta belki biraz daha fazla orada yaşama hakkımız var. Ama
hiçbir şey, Arapları haydi yallah, defolun buradan, bu toprak ezelden beri
bizim, sizin burada işiniz yok, deme hakkını bize vermez. Metinleri nasıl
yorumlarsak yorumlayalım ve ne kadar çok ıstırap çekmiş olursak olalım, benim
için bu kabul edilemez.
Sustu , kahvesinden bir yudum aldı, sonra düz bir tonla
ekledi: ‘ Ama utangaç bir şekilde gelip,
davetsiz misafirliğimiz için özür dileyerek Araplara bize de biraz yer açma
nezaketini gösterip gösteremeyeceklerini
sorsaydık, hiçbir şey elde edemez ve oradan kovulurduk, bu da doğru.
Bu tarz soruların tatminkar cevapları yoktur. Kurt olmadan
kuzuluktan vazgeçilebilir mi? İsraillilerin izledikleri yol beni ikna etmiyor,
ama onlara önerecek bir seçeneğim de yok.
O zaman uzaklaşıyorum, susuyorum ve dua ediyorum."
"Geçenlerde , bir İsrail büyükelçisinin ellili ve altmışlı
yıllardaki kariyeriyle ilgili şu tanıklığı okudum: ‘Görevimiz hassastı, çünkü
hem Arapları İsrail’in yenilmezliğine hem de Batı’yı İsrail’in ölüm
tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna ikna etmemiz gerekiyordu."
"Batı, Yahudi kamplarının dehşetini, anti-semitizmin
dehşetini İkinci Dünya Savaşı’ından sonra keşfetti; halbuki o sırada Arapların
gözünde İsrailliler katiyen silahsız, aşağılanmış, bir deri bir kemik
bırakılmış siviller değil, gayet iyi
teçhizatlı, iyi örgütlenmiş ürkütücü derecede etkili bir istila ordusuydular.
Ve sonraki onlarca yıl boyunca bu algı farklılığı durmadan
arttı. Batı’da Nazizmin yaptığı katliamın canavarca niteliğini kabul etmek
çağdaş ahlaki bilincin belirleyici bir unsuru haline geldi ve ifadesini,
hırpalanmış Yahudi cemaatlerinin sığındıkları devlete verilen maddi ve
manevi destekte buldu. İsrail’in
Mısırlılara, Suriyelilere, Ürdünlülere, Lübnanlılara, Filistinlilere,
Iraklılara hatta bileşen tüm araplara karşı peş peşe zaferler kazandığı Arap
dünyasında ise, olayların aynı şekilde görülmesi haliyle imkansızdı."