12 Ekim 2014 Pazar

Çoklu kişilik bozukluklarımdan Goblene geçiş

Büyük demir bir kapıdan girdikten sonra yolun hemen iki tarafında bulunan çiçekli yoldan ilerlerken gözünüzün alabildiğine geniş ve yemyeşil bir bahçenin sonundaki evde, bütün bahçeyi ve uzaklardaki tepeleri gören kocaman camın önündeki koltukta oturup goblen işliyormuşum, başımı rengarenk ipliklerden kaldıramayarak gaz lambalarını yakmaya üşenip hadi bir sıra daha işleyeyim diye diye 60 a 80 boyutlarında bir manzara işleyip bitiriyormuşum mesela. Camdan baktığımda gördüğüm manzarayı işlemek güzel olurdu.

Bazen  Jane Austen'ın romanlarındaki bir karakter olmak istiyorum. sözünü ettiğim o bahçede, etekleri yerleri süpüren elbisemi sürükleyerek uzun yürüyüşler yapmak, uzun geçen kış ayları boyunca camın önünde oturarak goblen işlemek istiyorum.

Hep bu çoklu kişilik bozukluğum nedeni ile goblen işlemeye başladım galiba. İlginçtir ki işlemeye başlayınca kendimi Elizabeth Bennet sanıyorum. Goblen işlerken nasıl hayaller kuruyorum bazen kendim bile şaşırıyorum. İçinde bulunduğum ortam biraz farklı oluyor gerçi; Ankarada Batıkent Dostluk Parkı manzaralı evimde  şu müzikleri dinleyerek işliyorum goblenlerimi.

Yeni malzemeler aldığımda hemen eve gitmek, renklere göre gruplara ayırmak ve bir an önce başlamak istiyorum. Yine sonbahar geldi, yine malzemelerim hazır, yine camın önüne kuruldum. Elimdeki goblen bittiğinde ilk bahar gelmiş olacak.



İşte bunlar hayaller kurarken işlediğim birkaç çalışmam.